‘Linç edenleri değil, onun karşısındaki psikolojiyi konuşmalıyız artık’

“Hayatta haklı olmak mı, mutlu olmak mı?” diye bir soru sorar “Linçler ve Dudaklar” oyunu.

“İncelikli bir yazardan bayağı bir internet fenomenine dönüşen, kendini ve çevresindekileri sözde aykırı fikirleriyle mahvederken komşularını bir türlü kentsel dönüşüme ikna edemediği eski bir binada, babasına ait eşyalarla dolu bir evde hayatın gerçekleriyle başa çıkmaya çalışan” Cemal’in merkezinde olduğu “Linçler ve Dudaklar”ın oyuncu kadrosu şu şekilde: Cihat Süvarioğlu, Hare Sürel, Onur Gürçay, İlyas Özçakır ve Ceren Köse.

İKSV 50. Yıl Genç Sanatçı Fonu ile desteklenen “Linçler ve Dudaklar” seyircileriyle buluşmaya devam ederken biz de oyunun yazarı ve yönetmeni Halil Babür’e sorularımızı ilettik.

Halil Babür, Linçler ve Dudaklar oyununu yazdı ve yönetti

‘KENDİMİ BİLDİM BİLELİ UYUM SAĞLAMAKLA İLGİLİ BİR DERDİM VAR’

“Linçler ve Dudaklar” nasıl ortaya çıktı?

Kendimi bildim bileli uyum sağlamak ve onun ne olduğuyla ilgili bir derdim vardı. Hiç bitmedi bu düşünceyle ilişkim. Sürekli topluma ayak uydurmanın iyi bir insan özelliği olup olmadığını, tarihte yeninin gördüğü muamelenin ve sonrasında değişen yargıların bugünkü karşılığıyla meşgul oldum. Somut bir yol katettiğim de yok aslında. Aynı soru etrafında dönüp duruyorum. Oyun yine bu tema ve bu derdin sahibi bir karakterle meşgul. Bu sefer daha somut ve daha çok seçenekten bahsediyor ama.

Oyunun yazarlığı ve yönetmenliği size ait. Aynı zamanda televizyon, sinema ve tiyatroda oyunculuk yapıyorsunuz. Bütün bunlar, “Linçler ve Dudaklar”ın sahnelenme sürecine nasıl bir katkı sağladı?

Bilmiyorum esasen. 1 yıldan fazladır oyunculuk yapmıyordum. Tiyatrodan da epey uzak kaldım. Belki oyuncuyla daha iyi bir iletişimim olmuştur, diye düşünüyorum. Çünkü anlatısı coşku ve katarsis barındırmayan bir oyun için prova sürecimiz harika geçti. Bariz bir şekilde çalışmaktan ve prova yapmaktan mutluluk duyduk. Epey talep eden, olmayana odaklanıp çok konuşan ve ısrar eden biriyim. Katlanıp sabır gösterdi arkadaşlarım ve her aşamasından tatmin olduk.

Linçler ve Dudaklar oyuncuları

‘OYUNDA CEMAL’İN OKUMAYACAĞI KİTAPLAR BİLE ÇIKARILDI’

Oyuncuların performansı da dikkat çekici. Onlarla bu oyunda yolunuz nasıl kesişti?

Ceren hariç bütün oyuncularla ilgili fikrim vardı. Onunla da okumalar sonrası bir seçme yaparak tanıştık. Uzun sürdü o süreç. Çok düşündük ve öncelikli olarak tanışıp bazı şeyler hakkında sohbet ettik. Sohbet edebilmeyi, benzer meseleler üzerinde konuşabilmeyi önemsiyorum. O zaman iş olmaktan çıkıyor, prova esnasında düşüncelerimiz yeniden şekilleniyor, bazıları başka konumlara yerleşiyor.  Bir kere yapmak istediğimiz şey konusunda hemfikir olduk. Tamamen içe dönük ve seyircinin dikkat ihtiyaçlarını karşılamak için hareket etmeyeceğimi söylemiştim. Bu bir oyuncu için riskli bir iş.  Belki genel seyirciye hitap etmiyor oyun belli başlı yönleriyle. Bunu biliyorduk ve yaptığımız işten mutlu olacağımız şekilde çalıştık. Öyle de oldu.

Oyunun en beğenilen yönlerinden biri sahne tasarımı. Buna dair neler söylemek istersiniz?

Herkesin emeği büyük ama bu kısmın iş yükü çok fazlaydı. Ev gerçekliği zaten hemen hemen başından beri kararlaştırdığımız bir şeydi. Gerçekle ilgili tasarı seste de ışıkta da önceliğimizdi çünkü. Ekran ve balkon fikri de eklenince gerçeklik olabildiğince detaya muhtaç kaldı. Günsu (Sarı) sürekli bu detaylar dünyasını besledi. Ne istediysek fazlasını teklif etti ve son ana kadar bu talepleri aynı enerjiyle karşıladı. Oyunda Cemal’in okumayacağını, evinde bulundurmayacağını düşündüğümüz kitaplar bile çıkarıldı. Seyircinin görebildiğine göre değil, Cemal’e göre dizayn ettik evi.

‘ROMANTİZM ÖLMEYE MAHKÛM’

Oyunda birbirine paralel olan akan pek çok tema mevcut. Bunlardan oyuna ismini de veren linç meselesi günümüzün en önemli başlıklarından. Siyasetin tepesindeki insanlardan ilkokul çocuklarına dek her mahallenin kendinden olmayana uyguladığı bu suça dair fikirlerinizi paylaşır mısınız?

Aslında küçük mahallelerimizde taşıdığımız enerji daha görünür oldu. İnsanların yakın arkadaş tanımı değişti. Sadece komik video paylaştığımız kişiler en yakınlarımız. Komün diye bir şey yok. Herkes birbiriyle karşılaşabiliyor. Bu yüzden romantizm ölmeye mahkûm. Çünkü her gün vasat ve şeytani olanla karşılaşmak radikalleştirir insanı. Linç de günün rutini. Bir gecede olup bitiyor her şey ve unutuluyor. Linç edenleri değil, onun karşısındaki psikolojiyi konuşmalıyız artık.

Cemal bir apartmanda, eski bir aile evinde yaşıyor. Apartman eski, evdeki eşyalar eski, buna mukabil yürütülen ilişkiler de eski ve hastalıklı. Apartmanı kentsel dönüşüme ikna edemediği gibi, ailesiyle ve hayatla kurduğu ilişkiyi de yıkıp yenileyemiyor. Her ne kadar aksini iddia etse de aslında kırılgan ve edilgen biri. Biraz Cemal’den konuşalım mı?

Başına gelenleri ve onlara verdiği cevapları tek tek düşünürsek eğer, Cemal’in haksız olduğu bir konu yok nerdeyse. Ama ona çok da pozitif hisler beslemiyoruz. Bu haklılığın içindeki tutumu ve sahte Mesih rolü için uygun bir kişi olmadığını kabullenmesiyle ilgili bir tahammülsüzlüğümüz var ona karşı. Bazı alışkanlıkların içinde edindiği iktidardan bir türlü vazgeçemediği için yeniye uyum sağlayamaması, onun sınavının ana başlığı. Ama ufak ufak çok başka sınavlar da veriyor tabii. Bir insan hem erk hem güncel olabilir mi sorusu onlardan biri. Sonunda Cemal itiraf ediyor. Düşündüğü kişi olmadığını, asıl maharetinin iktidar alanlarında olmadığını, yaşamın kendisinden çok daha hızlı değiştiğini vs. Cemal değişiyor ya da en azından bu yönde bir adım atıyor. Aslında linç teması çok daha katarsis içeren bir final vadediyor ama bu da anlatının değişimi. Cemal’e ve seyirciye yüklenen ön bilgiler beklentiyi karşılamıyor. Çünkü sıradan bir itiraf her şeyi unutturuverir. Çünkü kimse kimseyi o kadar önemsemez. Oysa Cemal kendi İstanbul depremini yaşıyor.

‘ÇATIŞMANIN ANA SEBEBİ DUYGUSAL MİRAS’

Beri yandan Cemal ve kapıcı arasında sınıfsal bir ayrım da mevcut. Kapıcının türbanlı kızıyla Cemal arasında da bir tür seküler-muhafazakâr zıtlığı söz konusu. Açıkça söylenmeyen bir aşağılama, bir hor görme, bir üstten bakma söz konusu. Aynı şey Cemal’in abisi için de geçerli. Ancak Cemal bu konumu kendi becerileriyle değil, yıkmak istediği babasının konumuyla elde ediyor, ne dersiniz?

Dediğim gibi, Cemal’in üstten baktığıyla ilgili somut çok az veri var elimizde. Aslında çoğunlukla ne yapılması gerekiyorsa onu yapıyor. Zaten sorun tam olarak bu. Hissetmediği, samimi olamadığı bir politik doğruculukla yapıyor bunu Cemal. Babadan miras kalan o ağır yükle. Birçoğumuz gibi. Göçmenlerle ilgili ağzımızdan çıkan çoğu cümlenin doğru olduğuna eminim. Ama söz gelimi kiracımız bir göçmen olduğunda davranışımız, ağzımızdan çıkan doğruculuğa hiç benzemiyor. Bu mirası tanımadan, sonra yıkmadan barışmamız mümkün değil. Bunu yine babasının olanaklarıyla sağlıyor olması tesadüf değil. Görünen maddi bir miras ama bu çatışmanın ana sebebi duygusal miras.

Oyunda üç farklı kadın mevcut. İlki seküler, “sanatçı” ve sosyal bir flört; ikincisi kapıcının kızı, türbanlı ve siyasal bir mücadele içinde; üçüncüsü de annesi, anaç ve görünmez. Cemal’in bu üç kadın tipiyle de sorunlu bir ilişkisi olması hakkında neler söylemek istersiniz?

Çünkü Cemal uslanmaz bir muhalif. Kendine de muhalif. Annemizin yanında anarşist, anarşistin yanında ulusalcı kalmak hepimizin görevi bugün. Çünkü argümanlara sıkıştık. Kendini ve doğayı dinleme kabiliyetimiz sıfıra indi. Cemal bu kadınlara baktığında gördüğü şeylerden ziyade göremedikleriyle ilgileniyor. Mutlu olmaya çalışan bir kadın değil, mutsuzluğundan kaçan bir kadın görüyor mesela.

Yeni çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz?

Bir süre şey var çalıştığım. Bazen duruyor, bazen hızlıca yol kat ediyor. Somut olarak bir dizi üzerine çalışıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir