Denizin Çağırışı’nı ilk okuduğumda 16-17 yaşındaydım. Neşeli, kahkahası bol babamın bu kadar karanlık bir roman yazabilmesine şaşırmıştım. Hiç sarmamıştı beni. Öykülerinde, diğer yapıtlarında köylülerin, işçilerin değişmekte olan toplumda yaşadıkları içler acısı zorlukları yazarken bile renkli, mizah dolu diyaloglarına alışmıştım. Aslında, 1943’te yayımlanmasından bu yana pek çok okuyucu gibi ben de bu eserin özünü tam olarak kavrayamamıştım. Ana karakter analizinin inceliği gözümden kaçmıştı.
Bu ilk romanından evde pek bahsetmezdi. 1972’de o zamanki yayıncısı iki romanının kazandığı ödüllerden sonra Denizin Çağırışı’nı yeniden basmaya karar verdi. (Cemo 1967’de Türk Dil Kurumu roman ödülünü, 1970’te Yeşil Gölge May Edebiyat ödülünü kazanmıştı.) Bu ikinci baskının okuyucuların biraz daha ilgisini çekeceğini ummuştu. Ne yazık ki babam son yıllarda edebiyat çevrelerinde Denizin Çağırışı’nın Türk edebiyatında “psikolojik yabancılaşma”yı konu alan ilk roman olarak değerlendirilişini göremedi. İnternette arama yaptığımda pek çok akademik çalışmayı, öğretmenlerin öğrencileri için hazırladığı özetleri, basında çıkan yazıları ve yorumları mutlulukla izliyorum.
Örneğin, internette rastladığım bir kaç yorum:
“Doğrusunu söylemek gerekirse, öykü ve romanın daha çok yurt gerçeklerinin, özellikle köy ve kent yoksulluklarının sorunlarını anlattığı bir tarihte yazılan Denizin Çağırışı’yla Bilbaşar’ın ‘farklı’ bir kanal açar olduğu söylenmelidir. ‘Psikolojik yabancılaşmanın’ ilk örneğidir bu roman.” (Ahmet Oktay, Yazılanla Okunan, 1983)
“Oysa üniversite yıllarında, yani nerdeyse yarım yüzyıl önce, okuduğum Denizin Çağırışı, bende unutulmaz izler bırakmış, bence Kemal Bilbaşar’ın en iyi romanıdır… Denizin Çağırışı, her zaman keyifle okunacak bir roman, diyorum; yazık ki değeri anlaşılamamış bir roman.” (Fethi Naci, 100 Yılın 100 Romanı, 2017)
“Denizin Çağırışı’nın yayımlandığı yıl 1943. Bireyin arayışını, zihinsel serüvenini Türk romanında ilk yazanın Kemal Bilbaşar olduğu kanısındayım.” (Doğan Hızlan, “Türk Edebiyatının İlk ‘Tutunamayan’ı”, 2003)
“Yerli renklerle bezenmiş, birbirinden görkemli, hep de yoğun, derin acıları, ıstırabı, kavruluşu anlatan tablolar, Denizin Çağırışı boyunca geçit törenine çıkartılır. Romancı, çok ince çözümlemelerle, kahramanının delik deşik ruh dünyasını gözler önüne serer. Ufuk dardır, gelinen yer soluksuz, varılan yer can kıyışa sürükleyici… Gerçekten başka bir romanımızda karşımıza çıkmayan dünya.
Çok tuhaf ama, bu büyük eser, Denizin Çağırışı, kimselerin dikkatini çekmeden, yıllardır adeta gizli bir ömür sürdürüyor edebiyatımızda…. Kim bilir ne zamandan beri ‘ufuk darlığı’nın tek yaşama biçimine dönüştüğünü ve ‘dönüştürüldüğünü’ çok erken kavramış bu roman, mutlaka yol açıcı olmalıydı diye bugün de yerinirim. O hasta kişinin, hastalığın, kişiyi, kişileri, galiba hepimizi o hastalığa, ufuk darlığı hastalığına götüren olayların, sebeplerin romanı boyunca, tekrar tekrar yazılmalı değil miydi edebiyatımızda?” (Selim İleri, 2015)
“Türk Yazını’nda ilk varoluşçu ya da romanda karşı-kahraman yaratıcı olan bu büyük romana birkaç tümce ile dikkat çekmemelerine şaşıyorum. Kendi çok geç kalmışlığıma şaştığım gibi.”
“Yazarın 31 yaşında bu romanı yazdığı dönemde (1941) zengin bir kültür birikimi olduğu anlaşılıyor. Bu kültür birikimi Alman romantizminden Anadolu halk imge gücüne kadar uzandığı gibi, kahramanı ‘yabancı’nın 25 yaşındaki son bir yılını anlatan hikâyesi, arka planda Rus edebiyatının en seçkin verilerinin –Gogol’den Dostoyevski’ye– özümsenmiş olduğunu da gösteriyor.”
“İşte Denizin Çağırışı, Bilbaşar’ın Yeraltından Notlar’ıdır. Modern bir Yeraltından Notlar. Bütünselleşmiş bir roman. Ama Dostoyevski’nin değil, Bilbaşar’ın yeraltından notları. Özgün bir roman. Modern olduğu kadar yerli olmayı da başarmıştır.” (Demir Özlü, “Büyük Bir Roman – Kemal Bilbaşar: Denizin Çağırışı”, kitap-lık dergisi, Kasım 2011, sayı 154, s. 84-91)
Babam ve yapıtları, özellikle Denizin Çağırışı’yla ilgili gittikçe artan sorular karşısında eşim Philippe’le kemalbilbasar.com web sitesini kurduk. Türkçe, Fransızca ve İngilizce olarak babamın hayat hikâyesini, sanat görüşünü, yapıtlarını ve ilgili eleştirmeleri, fotoğrafları bir araya getirdik. Gelen soruları bu site vasıtasıyla karşılamaya çalışıyoruz.
Denizin Çağırışı’na Türk okurlarının gösterdiği ilgiden cesaret alarak Fransızcaya çevirtmeyi, böylece Fransızca okuyucuların babamın bu romanıyla sanatı hakkında bir fikir sahibi olmalarını sağlayacağını düşündüm. Çağdaş Türk edebiyatı uzmanı Timour Muhidine’nin eşsiz yardımı sayesinde, çevirmen Catherine Erikan’ın emeği ve uzun çalışmalar sonu Petra Yayınevi tarafından L’Emprise de la Mer başlığında yayımlandı. Hayalim gerçekleşti.

Tesadüftür, yeni Fransız hükümeti “psikolojik zihinsel sağlığı” 2025 yılının ulusal amacı olarak ilan etti. Babamın 1943’te konu aldığı psikolojik yabanlaşma Fransa’da güncel bir konu olması açısından L’Emprise de la Mer okurların ilgisini çekeceğine inanıyorum. Bu amaçla, kitabı Fransız edebiyat çevrelerinde tanıtma çabasındayız.
Europe edebiyat dergisi Kasım 2024 sayısında Timour Muhidine’nin L’Emprise de la Mer’i tanıtan uzun eleştirisine yer verdi. Muhidine yorumunu şöyle bitirir: “Zarif ve klasik bir dille yazılmış bu roman, François Mauriac’ın metinleri ya da George Orwell’in ilk romanlarının yanında yer alabilir: Anlattığı ızdırap evrensel bir değere sahiptir çünkü kargaşa içindeki bir dünyada bireyin çıkmazını ifade eder.”
Bir Fransız okurundan gelen yorum L’Emprise de la Mer’in ilgi çekeceği inancımı kuvvetlendiriyor: “Ne mükemmel dille yazılmış! Ne harika, büyüleyici anlatım yapısı! Işıklı gerçeklik ile umutsuz mantıksızlık arasında gidip gelen çarpıcı bir roman. Yazar, ana karakterine nasıl bu kadar yaklaşabilmiş, ona bu derinliği ve bu yıldızsal boşluk hissini verebilmiş?” (Angelina Bruguier)
Kitap-lık dergisi, sayı 237, Ocak-Mart 2025.